NEŞİDE ŞAHİN
Eskiden köylerde çocuk dediğin sabahın köründe kalkar, bir elinde ekmek bir elinde zeytin tarlaya giderdi. Toprağı koklaya koklaya büyürdü. Şimdi bakıyoruz; gençler toprağa değil, betonun arasına sıkışmış ekranlara bakıyor. “Aman ben çiftçi mi olacağım?” deyip burun kıvıranı çok. Niye? Çünkü biz onlara toprağın bereketini anlatmayı unuttuk.
Çocuklara tarımı tanıtmıyoruz ki sevdirip özendirelim. Şehirlere sıkışıp kalmış çocuk, domatesin market poşetinde yetiştiğini sanıyor. “Karpuz nasıl olur?” diye sorunca tabletin ekranını gösteriyoruz, tarlayı değil. E bir çocuk tarlayı görmezse, toprağın kokusunu duymazsa, yağmur duasını bilmezse nasıl tarım sevsin?
Kırsalda da durum farklı değil. Çiftçilik zor, masraf çok, kazanç az diye gençler uzaklaşıyor. Haklılar mı? Haklılar. Ama çözüm kaçıp gitmek değil; çözüm bu işi yeniden ayağa kaldırmak, gençlere “Bu işin geleceği var” diyebilmek.
Bakın, halk diliyle söyleyeyim:
Toprağı sevdirmezsek yarın yiyecek ekmeği zor buluruz.
Bugün tarlaya küsen genç, yarın sofraya küser. Çünkü sofraya ne geliyorsa hepsi tarladan geçiyor.
Çocuklara küçük yaşta toprağı tanıtmak lazım. Bir fide versen, bir çiçek diktirsen, suladıkça büyüdüğünü görse, inanın tarımı sevmeye başlar. “Toprakla oynama, kirlenirsin” demeyi bırakıp, “Toprakla oyna, insan onunla güzelleşir” demeyi öğrenmemiz gerekiyor.
Okullarda bir avuç toprak gösterilse, minik bir bahçe kurulsa, çocuk kendi ektiği fasulyeyi görse var ya… O çocuk ileride ister doktor olsun ister mühendis, o toprak sevgisini içinde taşır. Çiftçi olmasa bile çiftçiye saygı duyar.
Gençlere de “Çiftçilik eskisi gibi değil” diye anlatmak lazım. Teknoloji var, makineler var, akıllı sistemler var. Çiftçilik artık sadece kazma kürek değil; akıl işi, bilim işi, plan işi. Ama bunu önce bizim anlatmamız gerekiyor. Genç “Ben çiftçi olursam geri kalırım” diye düşünüyor. Halbuki tam tersi, çiftçilik geleceğin mesleği.
Bakın, en basitinden söyleyeyim:
Bu ülke toprağını bırakırsa, gelecek elinden kayar gider.
Toprak gitmez ama boş kalırsa bizi doyurmaz.
O yüzden gelin, çocuklara tarımı anlatalım. Gençlere tarımı gösterelim. Toprakla barıştıralım herkesi. Bir domatesin, bir buğday tanesinin ne kadar kıymetli olduğunu öğretelim.
Belki o zaman gençler “Ben de çiftçi olabilirim” der.
Belki o zaman çocuklar toprağın bereketini görür.
Belki o zaman sofralarımızı dolduran o nimetlerin değerini anlarız.
Unutmayalım:
Toprak sevilmezse küser. Sevenine ise cömerttir.
Ve biz, o cömertliği kaybetmemek için bugün işe koyulmak zorundayız.