NEŞİDE ŞAHİN
Dün sabah saatleri… Saat 09.05. Türkiye’nin dört bir yanında, her karış toprağında bir an… Ve bir duruş... Mustafa Kemal Atatürk’ü ebediyete uğurladığımız günün 87. yılında, iki ayrı sahnede yaşanan anma törenlerinin anlamı içimde derin bir karşılık buldu: başkentte, Anıtkabir’de; Akdeniz kıyısında, Antalya’da…
Ankara’da Aslanlı Yol’dan yürüyen devlet erkânı, mozolenin önünde duran bayrak, yarıya indiği anda yükselen siren… 09.05’te zamanın durduğu, nefeslerin tutulduğu o an. Anıtkabir’in sessizliğinde bir milletin kalbi aynı ritimle atıyor. O çelenk bırakma anında yüzlerdeki ciddiyet, o iki dakikalık saygıda kalabalığın bir bütün haline geldiği manzara… Bayrak yarıya inmiş, rüzgâr hafifçe esiyor, ve o esintiyle birlikte herkesin gözlerinde aynı parıltı: vefa, minnet, gurur. Bugün ‘kurucu lider’i anıyoruz ama aslında daha derinlerde, “ne için kurduk, nereye taşıyacağız” sorusuyla karşılaşıyoruz. O 09.05’te zamanın kaydettiği şey sadece bir dakikalık saygı değil; bir milletin kendine dönüş saatidir.
Antalya’da ise denizle buluşan bambaşka bir sessizlik… Kentin ritmi sabahın erken saatlerinde sahile yönelmiş. Konyaaltı’nda yürüyenler, denize açılanlar, dalgaların sesine karışan sirenlerle bir anda duruyor. Kimisi kumsalda, kimisi suyun içinde, kimisi gökyüzüne bakıyor… Ve herkes aynı duyguda birleşiyor. Denizin üzerinde, suların içinde yankılanan o sessizlik, bir ülkenin ortak kalp atışı gibi. Bu sahne bana şunu fısıldıyor: Atatürk’ü anmak mekânla sınırlı değil, tarihle değil sadece. Denizle, toprakla, gündelik hayatla birleşiyor. Vatandaş ve doğa iç içe; vefa ve yaşam yan yana.
Bugün anladım ki vefa bir anlık ritüelden ibaret değil, süreklilik istiyor. O 09.05’lik sessizlik anı bir gün için değil, her gün için bir hatırlatma. Unutmak değil, hatırlamak yük aslında. Bugün sadece anmak değil, “ne yapmak gerek” sorusuyla yüzleşme günü. Ve en önemlisi, anma törenleri kalabalıklarda geçse de bireyin hissettikleriyle anlam buluyor. Ankara’da protokolün ciddiyetiyle, Antalya’da sahildeki halkın içtenliğiyle aynı duygunun iki farklı yansımasını görüyoruz.
Aziz Atatürk, bir çağ başlattınız. Bugün şehirlerimizde dökülen sessizlik, denizle birleşen saygı duruşları bunun başarısızlığı değil, tam aksine mirasıdır. Ama bu mirası taşımak kolay değil; görevlerimiz var. Her karış vatan, her genç yüz, her dalga kıyıya vurduğunda bir hatırlatma olsun: “Bugün için de, yarın için de buradayız.”
Törenleri izleyen her göz, her kalp, her sessizlik bir şiir gibi… Ve bu şiirin her dizesi bize direnç, umut ve sorumluluk anlatıyor. Ne mutlu bize ki bu ülkenin çocuklarıyız; eri olduğumuz o büyük yürüyüşün adı Cumhuriyet. Ne mutlu ki o yürüyüşü bugünlerimize de taşıyabildik. Ruhun şad olsun Ulu Önder…