Antalya, Akdeniz’in incisi, kilometrelerce uzanan sahil şeridiyle hem yerli hem de yabancı turistlerin hayran olduğu bir şehir. Ancak bir deniz şehri olarak denizle ilişkimiz düşündürücü bir düzeyde. Deniz sadece yüzmek için girilen bir alan mı, yoksa şehir hayatını zenginleştiren bir kaynak mı? Bu soruya verdiğimiz yanıt, denizle olan bağımızı ne kadar yüzeysel kurduğumuzu gözler önüne seriyor.
Antalya’da deniz denince akla genelde sadece "denize girmek" geliyor. Peki ya balıkçılık, su sporları, marinacılık, deniz ticareti, yenilenebilir enerji ya da bilimsel araştırmalar? Bu alanların hiçbiri gündemimizde hak ettiği yere sahip değil. Deniz, şehir ekonomisini canlandırabilecek sonsuz fırsatlar sunarken, biz onu yalnızca yaz aylarında birkaç ay kullanmakla yetiniyoruz.
Daha üzücü olanı ise sahillerimizi dahi yeterince koruyamıyor olmamız. Kıyı şeridindeki betonlaşma, deniz ekosistemini tehdit eden kirlilik ve plansız yapılaşma, Antalya’nın doğal güzelliklerini adım adım yok ediyor. Lara’dan Konyaaltı’na kadar uzanan sahil şeridimiz, rant uğruna beton yığınına dönüşmekte. Denizle buluşmamız gereken yerlerde artık otoparklar, yüksek binalar ve özel işletmeler var.
Bir deniz şehrinde yaşamak, deniz kültürüyle iç içe olmayı gerektirir. Ancak ne yazık ki, Antalya’da deniz kültürü yeterince gelişmiş değil. Gençlere yönelik yelken, dalış, kürek gibi etkinliklerin sınırlı olması, çocuklarımızın denizi sadece bir tatil eğlencesi olarak görmesine neden oluyor. Oysa deniz, sporun, bilimin ve sanatın bir parçası olabilir.
Antalya’nın denizle ilişkisini güçlendirmek için somut adımlar atılmalı. Plansız yapılaşma yerine sürdürülebilir bir kıyı yönetim politikası geliştirilmeli. Balıkçılık, marinacılık ve su sporları gibi alanlara teşvik sağlanmalı. Çocuklara ve gençlere deniz sevgisi aşılanmalı, bu konuda okullarda eğitim programları oluşturulmalı. Deniz kirliliğini azaltmak için sıkı denetimler yapılmalı ve halk bilinçlendirilmeli.
Deniz, Antalya’nın sadece coğrafyasını değil, kimliğini de şekillendirmeli. Onu sadece yüzmek için kullandığımız bir alan olmaktan çıkarıp, hayatımızın merkezine almalı ve sahip olduğumuz bu eşsiz zenginliğe hak ettiği değeri vermeliyiz. Aksi takdirde, bir deniz şehri olmaktan çok, denizden uzak bir şehir olarak anılmaya devam edeceğiz.
Antalya’nın geleceği denizdedir. Ancak bu geleceği inşa etmek bizim elimizde. Denizle barışmalı, onu gerçekten anlamalı ve korumalıyız. Şimdi harekete geçme zamanı!